HURMA

Hatem’ür-risalet “sallallahu aleyhi ve sellem” Efendimiz şöyle buyurdu: “Sizden biriniz iftar ettiği vakit, hurma ile iftar etsin; zira o berekettir.”

Hurmanın bereket oluşu, onun ağacı olan Nahle, câmiiyyet (cem edici) vasfı ve mu’tedil sıfatlar üzere yaratılmış olmasındandır; tıpkı insan gibi… Bu sebeple, Nebi “sallallahu aleyhi ve sellem” Efendimiz, hurma ağacına, “Âdemoğlunun ammesi” (amcası veya halası) ismini verdi. Buyurdu ki: “Ammeniz olan hurma ağacına kerem ediniz. Zira o, Âdem’in çamurunun bakiyesinden (arta kalanından) yaratıldı.”

Nahle ağacının meyvesi olan hurma ile iftar eden, kendisinden (ve kendisi gibi çok çeşitleri câmi) bir parça ile iftar etmiş, hurmanın câmiyyet hakikati de iftar edenin hakikatinden bir cüz/parça olmuş olur. Onu yiyen, câmiyyet vasfı olan hurmanın hakikatına derc’edilmiş olan gayri mütenahi kemâlatı cem etmiş olur.

Anlatılan mana, onun diğer zamanlarda yenmesi ile hâsıl olur ise de; iftar vaktinde, fani lezzetler ve mani şehvetlerden yana boş olunduğu için tesiri daha ziyade, bu mananın zuhuru daha tam ve kâmil olur.

Resulûllah “sallallahu aleyhi ve sellem” Efendimizin, «İnsanın hurma ile sahur yapması ne güzeldir» buyurmasındaki mana ise hurmanın, sadece gıda yönü ile değil yiyen kişinin hakikatini de tamamlayıcı olması yönüyle olup ne zaman ki bu faide iftar vaktinde ele geçmezse; telafisi için hurma ile sahur yapmaya teşvik içindir.

Hurmanın yenmesindeki bir başka faide de, diğer bütün gıdaların (özünün) onun özünde bulunması ve bu camiiyyeti itibarı ile bereketinin taa iftar vaktine kadar devam etmesidir.

Bu mezkür gıdanın (zahiri) faidesi, ancak, şer’î (helal ve doğal) yoldan temin edilip ve şer’î sınırlar kıl kadar aşılmazsa hâsıl olur.

Aynı şekilde bu faidenin hakikati, yiyen kimsenin sureti aşıp manaya ve hakikata ulaşması, zahirden geçip batınla mutmain olması ile müyesser olur. Durum böyle olunca, yenen şeyin zahiri o kimsenin zahirine yardımcı; batını ise yiyen kimsenin batınını kemale erdirici olur. Aksi halde onun faidesi zahiri yardımla sınırlı (kısıtlı) kalır. Yiyen dahi aynı kısıklık (hakikattan mahrumiyet) içinde (kusurun ta ortasında) kalır.

Bir şiir:

Gayret et, cevher yapmaya yediğini,
Sonra ye, dilediğini…

İftarı acele yapmak, sahuru tehir etmekteki incelik de, gıdanın, yiyeni (zahir ve batın) tekmil etmesi içindir.

Ve’s-selâm.

Mektubat-ı Rabbani