Bu zamanda, insanların pek çoğu, namazın edasında gevşek davranmaktadırlar. Namazda itminana ve tadil-i erkâna dahi, kayıtsız kalmaktadırlar. Dolayası ile istedim ki, bu babda, zaruri olarak, tekid ve mübalağa ile üstünde dura dura bazı hususları yazayım.
Bu yazılanları, dikkatle dinleyip anlamak gerek.
Resulullah ‘sallallahu aleyhi ve sellem’ Efendimiz şöyle buyurdu:
“Hırsızların en kötüsü, o kimsedir ki; kıldığı namazından çalar.”
Şöyle sordular:
-Ya Resulallah, o kimse, kıldığı namazından nasıl çalabilir?
Buna cevap olarak, Resulullah ‘Sallallahu aleyhi ve sellem’ Efendimiz şöyle buyurdu:
“Rükûunu ve secdelerini tamam etmemek sureti ile.”
Resulullah ‘sallallahu aleyhi ve sellem’ Efendimiz, bir başka hadis-i şerifinde ise şöyle buyurdu:
“Rükû ile secdeleri arasında belini düzeltmeyen kimsenin namazına Allah nazar etmez.”
Resulullah ‘sallallahu aleyhi ve sellem’ Efendimiz, secdeleri ve rükûunu tam yapmayan bir kimseyi gördü ve şöyle buyurdu:
“Sen hiç korkmaz mısın? Eğer bu halinde ölecek olsan, Muhammed Dini’nden başka bir din üzerine ölürsün.”
Resulullah ‘sallallahu aleyhi ve sellem’ Efendimiz bir başka hadis-i şerifinde şöyle buyurdu: “Sizden hiçbirinizin namazı tamam olmaz; taa rükûdan tamamen kalkıp belini de doğrulttuktan sonra her uzuv yerine gelinceye kadar.”
Resulullah ‘sallallahu aleyhi ve sellem’ Efendimi şöyle buyurdu:
“Bir kimse, iki secde arasında oturmadıkça, belini doğrultup onu sabit tutmadıkça namazı tamam olmaz.”
Resulullah ‘sallallahu aleyhi ve sellem’ Efendimiz, bir gün namaz kılan birinin yanından geçti; gördü ki, rükûunu ve secdesini, oturmasını, kalkmasını, hulasa namaz erkanını tamam etmiyor. Şöyle buyurdu:
“Eğer bu halinde ölecek olsan, kıyamet günü benim ümmetimden olduğun söylenemez.”
Bir başka yerde ise, şöyle buyurduğu anlatılmıştır:
“Bu durumda ölecek olsan, Muhammed Dini’nden başka bir din üzere ölmüş olursun.”
Ebu Hüreyre ‘radiyallahu anh’ şöyle anlattı:
-Bir şahıs altmış sene namaz kılar; amma, onun bu namazlarından bir tanesi dahi kabul edilmez. Bu o kimsedir ki, rükûunu ve secdelerini tamamlamaz.
Şöyle anlatıldı:
-Zeyd b.Vehb birinin namaz kıldığını gördü; amma rükûunu ve secdelerini tam yapmıyordu. Onu çağırdı ve sordu:
-Kaç senedir böyle namaz kılarsın?
O kimse, şu cevabı verdi:
-Kırk senedir.
Bunun üzerine, Zeyd b.Vehb şöyle dedi:
-Bu kırk sene içinde hiç namaz kılmamış oluyorsun. Bu halinde ölsen, Muhammed ‘sallallahu aleyhi ve sellem’ sünnetinden başka bir yolda ölürsün.
Şöyle anlatıldı:
-Mü’min bir kul namazını kıldığı zaman, rükûunu ve secdelerini de güzel eda ederse, onun namazında bir güzellik ve nur olur. Melekler onu, semaya çıkarırlar. O namaz dahi, namaz kılan için dua edip şöyle der:
-Sen beni koruduğun gibi, Allah-u Teâlâ dahi seni korusun.
Şayet o kimse, namazı güzel kılmaz ise, o namaz zulmetli olur. Melekler dahi onu istemezler, semaya da çıkarmazlar. O namaz dahi, kılana şerli beddua edip şöyle der:
-Sen beni nasıl zayi ettinse, Allah da seni zayi etsin.
Namazın edası dam olarak yapılmalıdır. Tadil-i erkâna tam riayet edilmelidir. Oturmalara ve kalkmalara dahi riayet gerekir.
Namazı tamam kılmaları ve tumaninete (oturuş ve kalkışlarda azaların sükûnet bulmasına) tadil-i erkâna (her şeyin sünnet olduğu üzere yapılmasına) riayet etmeleri için başkalarına dahi delâlet edip anlatmalıdır. Zira insanların pek çoğu, bu devletten mahrumdur. Bu amel, bütünüyle terk edilmiş durumdadır. Bunu ihya etmek, İslâm’da önemli vazifelerin en önemlisidir.
Resulullah ‘sallallahu aleyhi ve sellem’ Efendimiz şöyle buyurdu: “Öldürüldükten sonra bir kimse sünnetimi canlandırırsa, onun için yüz şehid sevabı vardır.”
Mektubat-ı Rabbani
TADÎL-İ ERKÂNA RİAYET
Namazlarda ta’dîl-i erkâna riayet (rükünlerin hakkını vermek), İmam Ebû Yusuf’a göre bir rükün olduğundan farzdır. Bundan maksad, namazın kıyam, rükû ve secde gibi her rüknünü sükunetle yerine getirmek ve bu rükünleri yaparken her uzuv mutmain olup hareket halinden beri bulunmaktır. Mesela: Rükûdan kıyama kalkarken vücud dimdik bir hale gelmeli ve sükunet bulmalı, en az bir kere: “Sübhanellahi’l-Azîm” diyecek kadar ayakta durup ba’dehu (ondan sonra) secdeye varmalıdır. Her iki secde arasında da böyle bir tesbih mikdarı durmalıdır.
Tadîl-i Erkân, İmam Azam ile İmam Muhammed’e göre vaciptir. Binaenaleyh birinci kavle göre ta’dili erkana riayet edilmeksizin kılınan bir namazı iade etmek (yeniden kılmak) lazımdır. İkinci kavle göre ise, bu halde yalnız sehiv secdesi lazım gelir. Fakat böyle bir namazı iade etmek evlâdır. Bununla ihtilaftan kurtulmuş olur. Nitekim kerahete mukarin olan (kerahetle kılınan) namazları da iade vacip görülmüştür.
Namazdan manevî haz duyanlar, namazda itidale (tadil-i erkana) riayet eder, acele etmekten sakınırlar. Acele etmeyi ta’zime (hürmete) ve adaba (edebe) münafi (aykırı) görürler. Hayatın en faideli ve en kıymetli saatleri ibadetle geçen vakitlerdir. Beyhude (boş) yere veya fani bir faide uğrunda saatlerini, günlerini sarfeden insanların namaz gibi ulvi bir ibadetten, ebedi bir saadet vesilesinden ve lahuti bir huzur neşvesinden bir an evvel çıkıp kurtulmaya çalışmaları pek garip pek acınacak bir hal değil midir?
Büyük İslâm İlmihali
EN BÜYÜK RÜKÛN
Namazda tâdil-i erkânı terk eden kimse otuz zarar ile mutazarrır olur:
(Maddi ya da manevi) Fakirlik husule gelir.
(Kendisine) Buğz hâsıl olur.
İnsanların haklarını zâyi eder olur.
Küfre düşmesine sebep olur.
Her gün yüz altmış defa mâsiyet izhar etmiş olur: Çünkü farzlarla vitir yirmi rekat, sünnet-i müekkedeler on iki rekattır. Hepsi otuz iki rekattır. Beşle çarpılacak olursa yüz altmış olur. Yahut bunlardan daha fazla kılacak olursa daha fazla olur.
Hak din üzere ölemez.
O kimseye hırsız demek sahih olur.
Namazı, nazar-ı Hakk’tan mahrum olur.
Namazı makbul olmaz.
Namazı yüzüne vurulur.
Semaya çıkan namaz geri çevrilir.
Edebe riayet etmemek ve emre imtisal etmemektir.
Hüsrana uğrayanlardan olur.
Diğer amellerin fesadına sebep olur.
Tadili terk ettiğinde iadesi vacip olur.
Ona cahil olan kimse iktida eder.
İmamdan evvel hareket etmeye sebeptir ki bu da haramdır.
Zikirlerin yerinde olmamasına sebeptir.
Harekeyi yahut harfleri terk sebebiyle ezkârı terk eyler.
Hakk Teâlâ’nın gadabına sebeptir: Çünkü emr-i şerife muhalefet edilmiştir.
Şeytanın sevinmesine sebeptir.
Cennetten uzak olmaya sebeptir.
Cehenneme yakın olmaya sebeptir.
Son derece sevdiği nefsine cefa ve onu azaba atmaya sebeptir.
Nefsini kirletmiş olur: Çünkü günah necasettir.
Hafaza meleklerine ezâ vardır.
Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem Hazretlerini mahzun etmiş olur.
Yaptığı günaha gece ve gündüzü şahit tutmuş ve onlara ezâ etmiş olur.
Bütün mahlukata karşı da eza ve haksızlıktır: Çünkü günah sebebi ile yağmur az olur ve bereket kalkar (bulaşıcı hastalıklar çoğalır…).
Tâdil-i erkân, rükûda, kıyamda, secdelerde, iki secde arasındaki oturmada a’za ve cevarihin (bedenin her bir uzvunun) teskinidir (sakinleşip sükûnet bulmasıdır). Yani bu beş mevzide a’za hareketten kalıp karar ve sükûnette olmasıdır. Bu sakinlik halinin en az zamanı bir tesbih miktarıdır.
Tâdil-i erkân, Ebû Yûsuf’a göre farzdır, İmam-ı Âzam ve İmam Muhammede’e göre vaciptir. İmam Şâfi, İmam-ı Ahmed, bir sahih rivayet üzere İmam-ı Malik indlerinde farzdır.
Ey mü’min! Tâdil-i erkâna ihtimam et çünkü farzdır. Veya vaciptir. Veya sünnettir.
Eğer farz olursa bu zamana kadar kıldığın namazları düşün! Eğer tâdil-i erkâna yakın değilse hepsi fasittir ve kazası lâzımdır.
Ey mü’min! Gaflet uykusundan uyan! Basiret üzere ol ve ibadeti adet zannetme! Adapla eda et! Kul olduğunu biliyorsan şer’i şerife uygun olarak hareket et! Çünkü ceza gününde huzur-u Mevlâ’da cevap vermek çok zordur.
Görmüyor musun ki çok cüz’i ve ufak bir şeyin kendi miktarında tesiri olup, dirhemin onda bir miktarı az bir afyon, insan vücudunda tesir meydana getirdiği halde koca din-i mübiyn-i İslâm’ın en büyük rüknü olan namazın -ki onun hakkında: “Muhakkak ki namaz fuhşiyyat ve münkirattan men eder” buyurulmuş- bu şekilde tesirleri görülmeyip fahşa ve münkerden nehi eylemesi şöyle dursun, günden güne münkerâtın çoğalması ve fuhşiyyatın her tarafta şüyu bulmakta olması gösteriyor ki ikamesine memur olduğumuz namaz, bu değil. Yoksa fahşa ve münkerden nehyeder, hiç olmazsa bir çekirdek miktarı afyonun hassası kadar hassa ve eser bırakırdı.
Ey mü’min!
İnsaflıca düşün kendine gel!
Hakk Teâlâ Hazretleri, an ve an, gün ve gün nimet ve ihsanlarına mazhar eyledi. Gücün yetmediği şeyi teklif etmedi. Az amele ecr-i celil ihsan eyledi. Hakk Celle ve Âla Kerîm, Halîm, Rahîm ve Latîf’tir. Kullarının ayıp ve kusurları sebebi ile rızıklarını kesmedi. Settar’ul-uyûb ‘Celle azametühü ve ammet âlâuhû nuamâuhu’ ayıplarımızı setr eyledi. Çeşitli nimetler ve esnaf-ı kerem ile mün’am ve mükrem olduk. Şimdi bizlere lâzım olan, bütün günahlardan tövbe edip, emirlere isteyerek imtisal etmek ve bilhassa, imândan sonra en ehem ve elzem olan namaza ihtimam etmektir.